Dış politika’da duygusal yaklaşım

Dış politika’da duygusal yaklaşım

03:22 13 March in ARTICLES, In Turkish, PUBLICATIONS

ortadoguwww.icerikfabrikasi.com | 13 Mart, 2014 | 

MEHMET ÖĞÜTÇÜ – 

Elbette ki soğuk gerçekler karşısında, iyi tanımlanmış menfaatlere uygun kararlar alırken, kişiler kendilerini duygularından boşayamazlar.

Hislerine kapılabilir, en azından beyinleri kadar kalplerinin sesini de dinleyebilirler. Etik ve ahlaki değerleri dışlayamazlar bugünkü dünyada.

Ancak tarih boyunca “real-politik” ve menfaatler dış politikanın temel itekleyici gücü olmuştur. Ahlaki, insani mülahazalar, hepimizin kalbinde ve kafasında ama stratejik gerçek menfaatler çoğu zaman temel belirleyici olageliyor.

Eski köye yeni adet getirmeye çalıştı bizim yeni ekip, güzel işler de yapıldı dış politika açılımı ve bölgesel pozisyonu güçlendirme bakımlarından.

Ama kimi zaman özgüven patlaması ve tevazudan uzak, müdahaleci yaklaşımlar nedeniyle, bizden kaynaklanan kimi zaman tamamen kontrolümüzün ötesinde yaşanan nedenlerle “biz tarihin doğru tarafında saf tuttuk” meydan okuması, hem zemin hem de güvenlik ve ekonomik menfaat kayıplarına yol açtı.

Daha durulacağa da benzemiyor.

Müslüman Kardeşler’e böylesine körü körüne bağlılığı anlamak güç. Hasan El Benna‘nın yarattığı bu örgütlenme ile bizim ekip arasındaki ilişkilerde göremediğimiz bir arka plan olduğu kesin.

Körfez Bölgesi’ndeki düne kadar Başbakan’ı başının üstünde tutan Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere, neredeyse tüm müttefiklerimizi küstürdük. Onlara rest cektik. Bir tek Katar kaldı telefonlarımıza çıkan.

Müslüman Kardeşler sözü bile tüylerini diken diken eden bu ülkelerden kimisi, sessiz sedasız büyükelçisini geri çekti. Kimisi ekonomik ve ticari ilişkileri azalttı ya da askıya aldı. Abu Dabi’nin büyük enerji şirketlerinden TAQQA, 12 milyar dolarlık Afşin-Elbistan elektrik yatırımını durdurdu.

Binlerce yıllık bir medeniyetin mirasçısı olan, Arap dünyasının on yıllarca liderliğini yürütmüş olan Mısır’daki darbe ile işbaşına gelen iktidara söylemediğimiz kalmadı. Resmen iç işlerine burnumuzu soktuk, onlar da Büyükelçi Hüseyin Avni Botsali’yi evine geri gönderdiler. Şimdi yüzümüze bakmıyorlar. Önümüzdeki seçimlerde General Abdülfettah el Sisi, Cumhurbaşkanı seçilirse, siz ondan sonra ayıklayın pirincin taşını.

Birkaç haftaya kalmaz gider denilen “Esed”, öyle görünüyor ki bizdeki hükümetten bile uzun kalacak. Suriye’ye demokrasi getirelim derken, güneydogumuzu kaybetme riski ile yüzyüzeyiz. Tarihimiz boyunca karşılaştığımız en vahim terörist sızma tehdidi ile karşı karşıyayız. Dünya’nın neredeyse tüm istihbarat örgütleri sınırımızda cirit atıyor. 911 kilometrelik Suriye sınırımızı ya El Kaida ya da PKK yanlısı PYD Kürtleri “koruyor”.

30 Nisan’daki seçimleri de kazanma şansı yüksek Irak Başbakanı Al Maliki ile düşmanız. Hakkında tutuklanma kararı çıkartılmış baş rakibine sığınma hakkı verdik. Irak Kürdistan‘ı ile Bağdat arasındaki uyuşmazlıkta taraf olduk; ama parmağımızı yaktık arada. Ne Şiilere, ne Sunnilere, ne Kürtlere ne de Türkmenlere yaranabiliyoruz.

İran son birkaç ayda bizden bile daha sıcak ilişkiler ağı kurmayı becerdi. Batı ile yeniden angajmanın temel taşlarını döşüyor. Önümüzdeki 10 yılda sadece enerji sektöründe 400 milyar dolar uluslararası yatırım bekliyor. Bölgedeki ana “oyun değiştirici” olacak.

Hazar ve Karadeniz’deki başarılı ve güçlü duruşumuz sırasında, Güney Osetya, Abazha ve Kırım, Rusya’nın kontrolüne geçti. Azeriler titriyorlar, Türkmenler doğal gazlarını Hazar’ı aşıp, Türkiye üzerinden Avrupa’ya ihraç etme rüyasının üzerine bir bardak su içtiler.

Kıbrıs’taki Washington’un Doğu Akdeniz gazı için bastırması ile yeniden başlayan sürecinin, nereye varacağını bilmiyoruz. AB ile üyelik müzakereleri ertelendikçe erteleniyor; kimse çıkıp “bu süreci rafa kaldıralım yeni bir başlangıç yapalım” demeye cesaret edemiyor.

Tüm bunlara rağmen, hala tarihin doğru sahilinde oturup, güneşin batışını seyrederken ayran içmenin kime ne faydası var?