ABD ile nane-limon ilişkilerin manzara-i umumiyesi
30 Marh, 2014 | Mehmet Öğütçü | Washington | Birleşik Devletler’deki resmi yetkililer, düşünce kuruluşları ve iş adamları ile iki düzineye yakın görüşmelerimden çıkan izlenimler, şahsi değerlendirmelerim ile harmanlanmış olarak, özetle şöyle:
- Türkiye’de rüşvet ve yolsuzluk dalgasından dolayı keskinleşen siyasi kriz ve bu durumun yaratacağı iktidar boşluğu, çok talihsiz bir döneme denk düşüyor.
- Washington, “Asian pivot” stratejisini uygulamaya koymak için tüm dikkatini başta Çin olmak üzere asıl stratejik menfaatlerinin yattığı Asya-Pasifik bölgesine çevirmişken, içinde yer aldığımız bölgedeki son gelişmeler ABD’yi artan ölçüde içeri çekiyor, taahütünü azaltmayı geciktiriyor. Bölgedeki Türkiye gibi orta sıklet bir geleneksel müttefikinin doğacak boşluğu doldurması umudu da epey törpülenmiş gibi.
- Rusya’nın Kırım’ı ilhaki, Doğu Ukrayna’yı da işgale hazırlanması, Dinyester ve Orta Asya’ya korku salması, enerjiyi silah olarak kullanmasına nasıl karşılık verileceği konuları hala sıcak. Yeni bir “Soğuk Savaş” döneminin başlangıcı olabileceğini düşünenler artıyor.
- Suriye’de henüz hesap görülmedi; bu ülkenin geleceğinin belirsizliği Ürdün, Irak ve Türkiye gibi ülkelerin iç istikrarını da bozuyor, savaşın bölgeye yayılması olasılığı ciddi.
- İran ile Batı’nın yeniden angajmanı müzakereleri henüz tamamlanmadı, kırılgan bir aşamadan geçiliyor. Bunun zaafa uğratılmaması öncelikli bir konu.
- Güney Koridoru’nun ilk ayağı olan TANAP’ın nihai yatırım kararı uygulanmayı bekliyor. Ukrayna krizi nedeniyle daha da önem kazandı.
- General Sisi, Kahire’de Cumhurbaşkanı olarak and içecek seçimler sonrasında ama Müslüman Kardeşler’in “sakin güç” olarak kenarda durmaları beklenmiyor.
- Washington’un Suriye ve İran tercihleri, dolayısıyla başını Riyad’ın çektiği Körfez ülkeleri, Obama yönetimi ile uyuşmazlık içinde. Irak’ın kuzeyindeki özerk Kürt bölgesi, ABD’nin kendilerini “kafesteki kuş” gibi gördüğünü, El Maliki’nin 30 Nisan’daki seçimlerinde kazanması, Körfez politikası, İran ile angajman ve silah satışları gibi nedenlerle tercihini şimdilik Bağdat’tan yana koyduğunu düşünüyor.
- Doğu Akdeniz’deki Tamar, Leviathan, Afrodite gaz sahalarının paraya dönüştürülmesinde engel olan siyasi sorunların çözümü için, Washington tüm gücü ile devrede. Kıbrıs sorunun çözümü, Türk-İsrail yakınlaşması konularında önemli adımlar bekleniyordu.
- Böylesi karmaşık bir bölgesel denklem karşısında Washington, Ankara’da doğabilecek iktidar boşluğundan ve toplumun daha da kutuplaşmasından rahatsız. Bu nedenle, mevcut hükümet ile ilişkilerinde rüşvet ve yolsuzluk iddialarına şimdilik pek ilgi göstermiyor; İran yaptırımlarının zaafa uğratılmasına sebebiyet vermemesi kaydıyla, bu bunalımı “iç sorun” olarak görmeye hazır gibi.
- En önemli muhalefeti, düşünme, ifade ve toplanma özgürlüğüne vurulan darbelere. Cemaat ile hükümet arasındaki karşılaşmayı “iç işleri” olarak niteleyip, müdahil görünmek istemiyor. Cemaatin etkisi oldukça güçlü, daha derli toplu çalışıyorlar, lobiciliği iyi biliyorlar.
- Hükümet liderinin yönetmede “ahlaki zemin”i kaybettiği düşünüldüğünden, bu aşamada ilişkileri “transactional” düzeyde tutmaya özen gösteriyor.
- Ankara, Namık Tan’dan boşalan Washington Büyükelçiliği’ne Serdar Kılıç’ı gönderiyor. Washington da 2011’den bu yana görevde bulunan Büyükelçi Ricciardone’yu yaza çekmeyi ve yerine halen Başkan Yardımcısı’nın ofisini yöneten bir diplomatı göndermeye hazırlanıyor. Bu nöbet değişiminin ilişkilerin kritik bir döneminde meydana gelecek olması yumuşak geçişi zorlaştırabilir.
Hülasa, ekonomik ilişkilerde, serbest ticaret anlaşması müzakerelerinde, enerji diplomasisinde, savunma işbirliği, silah/teçhizat alımlarında, bölgesel ortak güvenlik politikalarında, ekonomik kırılganlığa parasal destek sağlanmasında, 2015 Ermeni “soykırımı 100’üncü yıldönümü” vesilesiyle, yıpratma çabalarında birlikte çalışılması gerekirken, ilişkilerin gerginleşmesi, Ankara’nın inandırıcılığının azalması, geleceğe dönük pek umut vermiyor.
Hele bundan bir yıl öncesine kadar “yükselen”, “örnek ülke”, “stratejik ortak” Türkiye söyleminin, Washington’da geçer akçe olduğu ve Erdoğan‘ın Obama‘nın en sık görüştüğü, fikirlerini dinlediği bir lider olduğu dikkate alınırsa, içinde bulunduğumuz durum gerçekten üzüntü verici.
İlişkilerde menfaatlere dayalı bir yaklaşımla yeniden canlandırma ve mevcut durumdan çıkış yoluna ilişkin görüşlerimiz ayrı bir yazı konusu.