
Enerji düzeni ve oyuncular değişiyor…
www.abvizyonu.com | 23 Eylül 2009
Mehmet ÖĞÜTÇÜ – LONDRA
Yeniden artmaya başlayan petrol fiyatları, üretici ülkelerin kaynak milliyetçiliği damarlarının kabarması, enerji üretim bölgelerindeki jeopolitik riskler, tüketici ülkelerin ikmal güvenligi kaygıları, iklim değişikliğinin tahminlerden önce gerçekleşmeye başladığı korkusu, 2030’a kadar 21 trilyon dolara varan enerji yatırım gereksinimi, boru hatları savaşları, yeni enerji ekonomisine geçiş sancıları gibi gelişmeler hepimizi oldukça “enerjik” tutuyor.
Evet, fiyatlar yeniden yükseliyor. Sınırlı kaynaklar, azalan yatırımlar nedeniyle üretim azalma eğilimine giriyor ve ülkeler arasında müthiş bir rekabet yaşanıyor kıt enerji kaynakları ve bunların geirisinin nasıl paylaşılacağı konusunda. Bir zamanlar enerjıinin her türlüsü bol miktarda mevcuttu. O sayededir ki dünya ekonomisi son altmış yılda muazzam bir genişleme yaşadı. Özellıkle de ABD ve onun Avrupa ve Pasifik’tekıi”Birinci Dünya” müttefiklerı. Son zamanlarda bu kervana başta Çin ve Hindistan olmak üzere ayrıcalıklı bir grup eski “Üçüncü Dünya” ülkesı de katıldı.
Son 20 yılda küresel enerji tüketimi bu sayede yüzde 47 arttı. Önümüzdeki çeyrek yüzyılda meydana gelecek tüketim artışının neredeyse dörtte üçü yine bu dinamik eski “Üçüncü Dünya”dan gelecek. Bu talep artışını karşılayacak alternatif yakıtlara umut bağlamanın sağlam temelleri de yok gibi. Üniversite ve şirket laboratuvarlarında geliştrilen yaratıcı enerji çözümlerinin aslında karşı karşıya olduğumuz meydan okumaya çare olamayacağı anlaşılıyor. Rüzgar, güneş ve hidro-elektrik dahil yenilenebilir enerji kaynaklarının bugün dünya enerjisindeki payı yüzde 7.4. Nükleer enerji de ilave yüzde 6 sağlıyor. Geriye kalan yüzde 86 petrol, doğal gaz ve kömürden oluşan fosil yakıtlar.
Mevcut egğilimler devam ederse 2030’da da fosil yakıtlar aynı yüzdeyi koruyacaklar. Yenilenebilir enerji kaynakları sadece yüzde 8.1’e yükselecek. Yani gelecek buguüden daha parlak gözükmüyor şayet devrimci bir teknolojik buluş gerçekleştiremezsek, fiyat şoku yaşamazsak ya da geleneksel yaşam tarzımızı değiştirmezsek…
Zıra yukselen talep, guclu yenı enerjı tuketıcılerının yukselmesı ve kuresel enerjı arzının yeterınce genısleyememesı bıldıgımız enerjı bolluguna gore sekıllenmıs dunya duzenını cıddı sekılde sarsıyor, yerıne “yukselen gucler/kuculen gezegen” olarak tanımlanabılecek bır duzen gelıyor.
Bu duzen, gıderek azamakta olan petrol, dogal gaz, komur ve uranyum ıcın uluslararası rekabetın catismaya donustugu, gucun ve servetın enerjı acıgı olan ulkelerden enerjı fazlası olan Rusya, Suudı Arabıstan, Venezuela, Kazakıstan gıbı ulkelere kaydıgı, alternatıf enerjı kaynakları arayısının acılıyet kazandıgı, ıklım degısıklıgının tum hesaplara yansıtıldıgı bır duzen olacak gıbı gorunuyor.
Ve bu surecten hepımızın yasamı su ya da bu sekılde etkılenecek. Enerjı acıgı olan ve ıthalata bagımlı bızımkı gıbı ulkelerde yoksullar ve orta sınıf tuketıcıler en olumsuz etkılenecekler. Yanı bızler ve cocuklarımız.
Siyaset ile içiçe…
Enerji ile guvenlik, dis politika, cevre, vergi, yonetisim baglantisi entegre bir bakis acisini zorluyor. Enerjinin siyaset ile baglantisi da giderek guc kazaniyor. Enerjiyi sirf piyasa guclerinin eline teslim edilecek bir meta olarak gormenin buyuk yanilgi oldugu ortada.
Tarih boyunca siyasetle hep icice idi. Devletlerin cografi sinirlari enerji rezervlerine gore cetvelle cizildi. Ulke isgalleri acgozlu diktatorlerin enerji istahinin kabarmasindan dogdu; onlara karsi “kurtarma” operasyonlari ise enerji kaynaklari uzerindeki paylasim mucadelesinin bir yansimasi olarak gerceklesti.
Enerji hiçbir zaman politikadan, jeopolitikten ayrı mütalaa edilemez. Bunlar çoğu zaman atbaşı gidiyor. Dünyanın yakın tarihi bu konuda bize onlarca örnek sunuyor. Bugun de dunya siyasetinin tam gobeginde enerji.
Cin, 2030’a kadar gunde 12 milyon varil ham petrolu nereden ithal edecegini dusunuyor kara kara. Aynı şekilde elektrik üretimi, sanayi, tarım ve evlerde kullanılmak üzere boru hattı ve sıvılaştırılmış doğalgaz talebi de toplam enerji bileşimindeki mevcut yüzde 3’den o zamana kadar dört kat artarak yüzde 12’ye yükselecek. Gıda, su, maden, metal ve diğer emtia piyasalarında da benzeri talep patlamaları dünya ticareti, jeopolitik, ekolojik dengeleri ve kültürel etkileşim bakımlarından köklü dönüşümlere yol açabilir.
Ekonomisini gobeginden petrol ve dogal gaz ihracina baglamis Rusya, Hazar ve Korfez ulkeleri, Venezuela, Nijerya’nin gozleri fiyat oynamalarinda. Aralik 2009’da Kopenhag’da ivme kazanacagi tahmin edilen iklim degisikligi sozlesmesinin getirecegi yukumlulukler kadar temiz enerji ekonomisine gecisin saglayacagi yeni firsatlar da mutesebbislerin, politika yapicilarin beynini karincalandiriyor. Petrol satisindan elde ettikleri vergiler olmasa bircok ulkenin Hazine’si cokebilir.
Iste boylesine degerli metayi siyasetcilerin kendi haline birakmalari dusunulemez. Onu stratejik sektor ilan eder, onunla istigal edecek “ulusal sampiyon” sirketler yaratir, onun guvenligi icin silahli kuvvetlerini harekete gecirir.
Rusya: Küresel enerji süpergücü
Siyaset ile enerjinin en icli disli oldugu, siyasetin enerjiyi “silah” olarak kullandigi ulkelerin basinda Rusya geliyor. Gazprom, “dünya doğal gaz imparatorluğu”nun adı. Aynı zamanda Kremlin’in gözbebeği, dış politika, güvenlik politikalarının, yandaşlar, müttefikler arasında servet ve nüfuz dağıtımının, muhalefeti pasifize etmenin en etkili aracı.
Onun yanına ülkenin en büyük, dünyanın en fazla rezervlere sahip petrol şirketleri olan Rosneft, Lukoil ve Gazprom’un petrol şirketi GazpromNeft’i, bir de en büyük elektrik üretim ve dağıtım şirketi RAO UES ile nükleer enerjinin sahibi Rosatom/Atomenergoprom şirketler grubu konulursa Rusya’nın gunumuzun “küresel enerji süpergücü” oldugunu söylemek yanlış olmaz.
Gectigimiz yıl Ruslar, diger ulkelerden once harekete gecip muazzam yeralti kaynaklarina sahip ama halen isletilmeyen Arctic bolgedeki denizyatagi uzerindeki egemenlik haklarini kayda gecirmek icin bayraklarini diktiler. Kuresel isinma nedeniyle bolgedeki buzullarin cozulmesi arastirma ve uretim calismalarini kolaylastiriyor. Boylece yeni kaynak savasiminda bir adim one gecmis oldu Rusya.
Halen dunyanin en buyuk dogal gaz rezervlerine ve uretimine sahip Rusya bu kaynaklar sayesinde onumuzdeki donemde Suudi Arabistan’i tahtindan indirip “petrol supergucu” olmayi da basarabilir. Aslinda, birkac yil once Suudi Arabistan’i gecerek dunyanin bir numarali petrol ureticisi olmustu Rusya, ama kisa surdu bu sampiyonluk. Rus Ekonomi Bakanligi, 2015’e kadar gunde 10.6 milyon varil uretilecegini (halihazirda 9.89 milyon varil; 1999’da 6 milyona kadar dusmustu uretim), 2020’ye kadar ise ayni duzeyi muhafaza edeceklerini acikladi. Dunyanin en buyuk ureticisi Suudi Arabistan 2015’e kadar 10.9 milyon varil uretmeyi, bunu 2020’ye kadar 10.95 milyona cikartmayi hedefliyor.
Uretim artirimi mumkun ama bu muazzam yatirim gerektiriyor. Bundan beş-altı yil once Yukos Rusya’nin en buyuk petrol ureticisi idi. Sirketin sahibi Mikhail Khodorkovsky Rusya’nin ilk super enerji sirketi olacak YukosSibneft alimini ilan etmek uzereydi ki Yukos ve Khodorkovsky -vergi kacirma iddiasi ile – sahneden silindiler.
Rusya’da yabancı sermayenin başarılı olması için doğalgazda Gazprom, petrolde Rosneft ile çalışmanın zorunlu olduğu kanaatinde Gazprom’un patronu Alexi Miller. Nitekim, Gazprom 20 milyar dolarlık Sakhalin-2 gaz ve petrol projesinde Shell’den zorla projeyi kontrol edebilecek bir hisseyi kopardı.
Aynı şekilde BP’nin Sibirya’daki Cin’e gaz satacak Kovykta sahasında da kontrol hissesini almak üzere. BP’nin TNK-BP ortaklığındaki rolü de artan baskı altında. Yamal sahasını Gazprom tek başına geliştirmek, bu projeye ilgi duyan Shell’ı sadece ikincil bir teknik role indirgemek amacında. Shtokman sahası için de Statoil ve Total ile benzeri bir anlaşma yaptı.
Dolayisiyla, ulkenin gelecek dogal gaz ve petrol uretim hedeflerinin gerceklesmesinde kritik oneme sahip yabanci yatirimcilarin bugunlerde ellerini tasin altina koymada niye pek hevesli olmadiklarini anlamak guc olmasa gerek.
Gazprom, talep güvenliğini çeşitlendirmek için önümüzdeki 20 yılda tüm ihracatının üçte birini süratle büyümekte olan dinamik Asya pazarlarına göndermek suretiyle Avrupa’ya bağımlılığını azaltma arzusunda. Hatta Sakhalın-II ve Shtokman sayesinde dünya sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) arzının dörtte birini sağlamayı da hedefliyor.
Lakin, görünür gelecekte halihazırda toplam ihracatının yüzde 4’ünü gönderdiği Asya’da ınsası en az 10-15 yıl alacak altyapı olmadan ve fiyat anlaşmaları yapmadan bunun gerçekleşmesi çok zor.
Gaz ihracatından elde edilen muazzam gelirler yeni gaz yataklarının işletilmesine, ekonomik ömrünü dolduran boruhatlarının, tesislerin yenilenmesine tahsis edilmedi. Bunun sıkıntılarını önümüzdeki dönemde yaşayacak Rusya. Üstelik sıkıştığı zaman el altında tuttuğu Orta Asya ve Hazar ülkeleri de eskisi kadar cömert davranmayacaklar Rusya’nın gaz taahhütlerindeki arz açığını kapatmak için. Türkmenistan ile fiyat konusunda kıran kırana süregiden müzakerelere bakmak yeterli eskı tas eski hamam olmadıgını anlamak ıcın.
Rusya’da artan olcude devletin tekeline gecen enerji sektorunun gelecegi aslinda onemli olcude Putin-Medvedev ikilisinin ve cevresindeki ekiplerinin gelecek vizyonu ile yakindan baglantili.
Baku’nun dogusunda Rusya ve Cin var
AB ve ABD’nin etkisi Hazar’in otesinde oldukca sinirli. Moskova ve Pekin arasindaki ileride bozulmasi kuvvetle muhtemel “anlasmali evlililik” arka bahcelerini Bati’dan korumaya dayali. Sanghay Isbirligi Orgutu de adeta bu stratejik hedefin araci haline gelmis durumda.
Çin, Rusya’yı güvenilir bir arz kaynağı olarak görmediği ve Körfez/Afrika’dan gelecek ham petrol/LNG sevkıyatı Malakka Boğazı’ndan geçerken ABD 7. filosunun tacizine uğrar korkusuyla doğalgazda Türkmenistan, petrolde Kazakistan’ı, hidroelektrikte de Kırgızistan’ı kendisine stratejik tedarikçi olarak seçti. Buna uygun siyasi ve ekonomik araçları da hemen devreye sokuyor uzun vadeli Orta Asya mevcudiyetini sürdürebilmek için.
Amu Derya nehrinin sağ yakasındaki sahaları işletmeyi ve Sıncan-Uygur bölgesine kadar uzanacak doğalgaz boru hattının 2009 sonuna kadar tamamlamayı taahhüt etmiş olan Çin’in Türkmenistan ile bin metrekup basina 192 dolar üzerinden pazarlığını yaptığı 32 milyar metreküp gazın fiyatını daha da yükseltmeye yanaşmayacağı kesin gibi görünüyor. Aynı şekilde yılda Türkmenistan 8-9 milyar metreküp gaz alan, bunu 17 milyar metrekube cikartma sozu alan (ve bunun bir kısmını da yuksek kar marji ile bize gönderen) Iran’ın da “Avrupa fiyatları”nı ödemesi iyimser bir beklenti olur.
Ruslar ise müthiş bir satranç oyuncusu olduklarını hepimize yeniden kanıtladılar. Orta Asya gazini (fiyatta sorun devam etmekle birlikte) uzun vadeli sozlesmelerle kendilerine bagladilar. Bu anlaşmalardan hem Ruslarin, hem de Orta Asyalılar’ın karli çıkacakları muhakkak. Ruslar kazanacak, çünkü ihtiyaç duydukları şekilde Orta Asya’dan en az 80-100 milyar metreküp gaz alımını böylece teminat altına alıyorlar en az 15-20 yıl sureyle.
Bu gazı kendi iç piyasalarından ziyade sözleşme yükümlülüğü altında oldukları diğer BDT ülkeleri ve Avrupalı müşterileri için istiyorlar. Dolayısıyla yüksek fiyatı aynen onlara yansıtacaklar. Ekonomik durgunluk yerini canlanmaya biraktiginda talep artisi ile birlikte fiyatlardaki patlamayi da gorecegiz.
Bu arada, Gazprom, AB’nin Nabucco ve Hazar Geçişli Gaz Boru hattı projelerini de -aynı fiyatla bu projeler ekonomik olmayacağı için – baltalayarak Avrupa’daki tekelci hükümranlığının sulandırılmasına izin vermeyeceginin isaretlerini gonderiyor. Zaten bu güzergahların Hazar’ın hukuki statüsü, transit ülkelerin aşırı talepleri, siyasi ihtilaflar ve de Gazprom-ENI liderliğindeki (ve Turkiye’nin de munhasir ekonomik bolgesini actigi) Güney Akım alternatif hattı gibi ciddi sorunlarla boğuştukları da malum.
27 üyeli AB’nin farklı menfaatleri bağdaştırıp yek vücut Gazprom ile müzakeresi ve Orta Asya/Hazar ile doğrudan alternatif bir güzergah geliştirmesi pek gerçekçi görünmüyor. ABD ve AB öyle görünüyor ki Hazar’ın doğusunda marjinal rol oynamaya mahkum. Dolayisiyla, bu bölgenin asıl oyuncuları gorunur gelecekte Rusya ve yeni yeni ısınmaya çalışan Çin.
Rus siyasetciler ve enerji patronları
Rusya ile enerji isbirliginde akilda tutulmasi gereken en onemli husus sirketler ile devlet arasindaki yakinlik. Enerji şirketlerinin tepe yöneticileri ile devletin zirvesi arasında da müthiş yoğunlukta etkilesim ve geçişkenlik var.
Mevcut Rus Devlet Başkanı Medvedev bu görevinden once Gazprom’un başında idi. Gazrom’un halihazirdaki tepe yöneticisi Alexei Miller sadece ulkesinde ve eski Sovyet cografyasinda degil dünyadaki en önemli güç odaklarından birisi haline geldi. Sirketinin geleceği konusunda hiç mutevazı konuşmuyor. Kendi iç pazarında hükümranlığını sürdürürken aynı zamanda dünyanın en büyük ve en etkili enerji şirketi olmayı amaçladığının altını çiziyor her fırsatta.
RAO UES’in başında eski başbakan Anatoly Chubais var. Rosneft’in yönetim kurulu başkanı Igor Sechin halen aynı zamanda başbakan yardımcısı. Lukoil’in başındaki Azeri asıllı Vagit Alekperov (Vahid Yusufoğlu Aləkbərov) yaklaşık 8 milyar dolarlık şahsi serveti ile Rusya’nın en zengin üçüncü kişisi. Sovyetler Birliği zamanında ülkenin petrol ve doğal gaz bakan yardımcısı idi.
Vladimir Putin, KGB’den sonra Saint Petersburg kentinin belediye baskan yardımcılıgını yaparken aynı zamanda 1997’de Institute of Mining’de doktorasını tamamladı. 218 sayfalık tezinin başlığı: “Piyasa İlişkilerinin Oluşumu Aşamasında Bölgesel Kaynakların Stratejik Planlaması ve Yönetimi” idi. Devletin doğal kaynaklarını nasıl yönetmesi gerektiğine ilişkin bir strateji öneriyordu. İktidara geldikten sonra da bu stratejiyi adım adım uygulamaya koydu.
2001’den bu yana Putin en yakın adamlarını enerji devlerinin yönetimine yerleştirdi. Kendisine tehdit olarak gördüğü oligarkları tasfiye etti. Gazprom’u üzerinde kontrol kurmak istediği medya, bankacılık, elektrik, nukleer ve petrol sektörlerine de soktu.
Kissadan hisse
Ulkemizde onumuzdeki donemde hem siyaset hem de ekonomideki yeni guc dengelerinde enerji ve onun iplerini elinde tutanlar one cikacak. Rusya, Irak, Azerbaycan ve Iran sadece dis ve guvenlik politikamizda, ticari iliskilerimizde degil enerjide de en onemli ortagimiz olmaya devam edecek. Hatta uretici Korfez ve Masrek ulkelerinin de bu denkleme katilmasi mumkun. AB ile iliskilerimizin gelecek bicimini de enerji giris kapisi rolumuz bir olcude etkileyecek.
Putin’in 6 Agustos’daki sekiz saatlik Ankara ziyaretinde imzaladigi 20 anlasma iki ulke arasinda gercek anlamda yeni bir cigir acti. Sayet bu siyasi cerceve mutabakatlarinin ici somut projelerle gecikmeksizin doldurulabilirse Turkiye Rusya’nin enerjide bastaci yapacagi bir stratejik ortak olabilir. Ancak bagimlilik derecesinde ibreyi Ankara’ya dondurecek sekilde yeni ayarlara ihtiyac var Aksi taktirde, bugune kadar suren tek tarafli bagimlilik hem ticaret dengesinde hem dis politika ve guvenlik iliskilerinde Moskova’yi daha avantajli hale getirecektir.
Bu sureci sadece devlet aktorlerinin yurutmesi mumkun degil. Kendi bolgesel enerji devlerimizi suratle yaratmak, Gazprom, Rosneft, Lukoil, RAO UES, Rosatom karsisina onlari cikartmak zorundayiz. Devlet ile sirketler arasindaki iliskileri de karsilikli geciskenligi de ihmal etmeden. Tipki Ruslarin Cinlilerin, Korfez Seyhliklerinin ve Avrupalilarin yaptiklari gibi…
Bunlari resmi tamamini gosteren, kuresel gelismeleri hesaba katan bir yol haritası olmadan, bölük pörçük adımlarla yapamayacagimiz aşikar. Ülkemizde artık Brüksel, Moskova ya da Washington’da çizilmiş yol haritalarından ziyade, dünyadaki etkisi önümüzdeki dönemde daha da fazla hissedilecek yeni dönüşümü de hesaba katacak şekilde toplumsal boyutu ihmal edilmeyen yeni bir ekonomik, enerji ve siyasi gündemin rotasını gelecek kuşak için kendimiz çizmek zorundayız.
Zamanımız yaklaşıyor. Küresel yeni enerji düzenin yönetim kurulu üyeleri arasında yer alabiliriz. Diger uluslararasi oyuncularla uyum icinde kendi oyun duzenimizi kurabiliriz.
Söylemeye gerek var mı, bunu kendiliğinden vermezler hiçbir ülkeye.