Enerji ekseninde Türkiye ve dünya ekonomisi

Enerji ekseninde Türkiye ve dünya ekonomisi

21:24 01 January in In Turkish, INTERVIEWS & NEWS, Yazılı Basında

genis_aci

Capital Dergisi | Ocak 2015
2014 yılına özellikle ikinci yarıdan itibaren enerji fiyatlarındaki dalgalanma damgasını vurdu. Petrol fiyatları 6 ay gibi bir süre zarfında 115 dolardan 60 doların altına kadar geriledi. Bu durumun nedenlerine dair yorumlar ise muhtelif. Bazı uzmanlara göre sebep, arz-talep dengesi. Ama asıl nedenin global enerji haritasındaki yeni güç dengelerinden kaynaklandığını düşünenler de var. Geniş Açı’nın bu sayısında, hem Türkiye hem tüm dünya için son derece kritik bir konu olan enerji piyasasındaki son gelişmeler tartışıldı. Moderatörlüğünü, 78 Yatırım Araştırma Direktörü Serhat Gürleyen ile Capital Dergisi Yayın Yönetmeni Sedef Seçkin Büyük’ün yaptığı toplantıya, TCMB İletişim ve Dış İlişkiler Genel Müdürü Yusuf Soner Başkaya, Sabancı Holding Başekonomisti Barbaros İneci, Global Resources Partners Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Öğütçü ve Türk Hava Yolları CFO’su Coşkun Kılıç katıldı. Toplantıda, hem sıcak gündem tartışıldı hem geleceğe dönük projeksiyonlar paylaşıldı.

 

Serhat Gürleyen – Capital Dergisi ile İş Yatırım’ın işbirliğiyle, 3 ayda bir düzenlediğimiz Geniş Açı toplantımıza hoş geldiniz. Toplantımızın bu akşamki konusu, “Enerji Sektörü Ekseninde Türkiye ve Dünya Ekonomisi” olarak belirlendi. Yeni yılın ilk sayısı olması nedeniyle 2015’e bakıı üzerine yoğunlaşmak istiyoruz. Bildiğiniz gibi hem Türkiye hem dünya ıenceresinden bakıldığında hararetli bir ortamdayız. Bir yandan petrol fiyatları düşüyor, diğer yandan Rusya karışıyor, petrol üreticisi ülkelerin durumları ortada… 2015 yılında bizi etkileyecek en önemli konulardan biri, petrol fiyatlarındaki düşüş olacak. Yatırımcılar uzunca bir süre petrol fiyatlarındaki düşüşün arz kaynaklı mı yoksa taleı kaynaklı mı olduğunu tartıştı. Çünkü eğer taleı kaynaklıysa bu durum geleceğe dönük olumsuz mesajlar içeriyor demekti. İlk turumuza uluslararası enerji camiasının yakından tanıdığı, değerli bir konuğumuzla başlayalım: Global Resources Partners Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Öğütçü. Kendisi aynı zamanda, enerji sektörü liderlerini çatısı altında toplayan The Bosıhorus Energy Club’un da icra başkanlığını yürütüyor. Mehmet Bey,petrol fiyatlarının ciddi biçimde düştüğü bu ortamda, siz mevcut resmi nasıl yorumluyorsunuz? 

Mehmet Öğütçü – Öncelikle davet için teşekkürler. Müsaadenizle, önce bizleri de doğrudan etkileme potansiyeli olan küresel enerji sektöründeki oyun değiştirici gelişmeleri yansıtmak istiyorum. Bu büyük resmi görmeden, sadece petrol fiyatlarındaki değişime odaklanmak değerlendirmemizi eksik bırakır. Önümüzdeki dönemde küresel enerji sektörünü derinden etkileyecek bazı önemli dinamikler var. Bunların en önemlisi, dünyanın arz ve taleı haritasının temelden değişmiş olması. Eskiden arz konusunda lider olan OPEC ülkeleri ile eski Sovyet Cumhuriyetleri’ne bakmak yeterliydi. Özellikle petrol ve doğalgazda. Böylece nerede olduğumuzu ve nereye doğru yol aldığımızı bu coğrafyaları esas alarak görürdük. Oysa son 3-5 yıl içinde geçmiT 50 yılda görmediğimiz yoğunluk ve çaıta değişimlerle karşı karşıya kaldık. Oyun da oyuncular da oyunun kuralları da değişti. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 80’i hala OPEC dünyasında olmakla birlikte üretiminde OPEC ülkelerinin payı toplamda azaldı. Yüzde 43’e düştü. ABD, Rusya ve diğer OPEC üyesi olmayan ülkelerdeki üretim artışıyla bu ıayın daha da azalacağını söylemek kehanet olmaz. Eskiden doğalgazda Rusya, petrolde Suudi Arabistan at batı gidiyordu. Ama ABD muazzam bir hamle yaıarak Timdi hem petrol hem gazda dünya birincisi olma yolunda. Kendi kendine yeterliliğe çok yakın. Doğalgazda başka oyuncular da oyuna giriyor. Avustralya’nın ilk ihraç gaz molekülleri bu yıl sonuna kadar Çin’e akmaya başlıyor. Avustralya, önümüzdeki 2 yıl içinde dünyanın en büyük sıvılaTtırılmıT doğalgaz üreticisi ve ihracatçısı olarak Katar’ı tahtından indirecek. Bu arada hiç hesapta olmayan kaya gazı, tight oil, heavy oil gibi “petrol daha kaç yıl gidecek” sorularını geçersiz kılacak yeni kaynaklar çoğalmaya başladı. Özellikle Kanada bu alanda öne çıkıyor. ABD ve Venezüella da öyle. Daha Arktik bölgesindeki dünya toplam petrol ve doğalgaz rezervlerinin üçte biri civarındaki rezervleri hesaba katmadık bile. Aynı şekilde zengin potansiyeli bulunan İran, Irak, Türkmenistan henüz tüm güçleriyle uluslararası piyasalara giremedi. Tabii ki bunlar ancak petrol fiyatları belli bir seviyenin üzerindeyken harekete geçirilebilecek kaynaklar.

Serhat Gürleyen – O seviye nedir? 

Mehmet Öğütçü – Oyuncusuna göre değişir. Söz gelimi, Suudi Arabistan, fiyatların 60 dolarda istikrara kavuşacağı düşüncesinde. Şayet yukarı doğru hareketlenme olacaksa yeniden bunu ancak 2015’in ikinci çeyreğinden sonra bekleyebiliriz. Bence, 80-90 dolar aralığı hem üretici hem tüketici için önümüzdeki yıl sonuna kadar en sağlıklı şerit. Bizim yaptığımız bir hesaba göre petrol fiyatları 60 doların altında kalacak olursa dünya arzında yüzde 7,5 civarında bir azalma meydana gelecek. Bazı bölgelerde çıkarma maliyeti ucuz olduğu için (mesela Kuzey Irak’ta ürettiğimiz petrolün maliyeti 3 doları geçmiyor) böylesi düşüş üretimi ciddi etkilemeyebilir. Ama özellikle açık denizlerde ve yüksek değerli piyasalara girişi sınırlı kara coğrafyalarındaki üretimin maliyeti yüksek. Nitekim, uluslararası şirketlerin çoğu uzun vadeli ve büyük çaplı petrol yatırımlarını durdurma kararı aldılar. Piyasa değerleri azaldı. Son 1 yılda, dünyanın en büyük 60 petrol şirketinin toplam değerinden 265 milyar dolar silindi gitti. Bu itibarla, başa baş değil ama kârlı olabilmesi ve devam edebilmesi için fiyatların belli bir düzeyde (en azından 80-90 dolar aralığında) olması gerekiyor.

Coşkun Kılıç – Ama petrol fiyatları henüz yeni düşüyor. Petrol şirketleri neden bu kadar zarar ediyor?

Mehmet Öğütçü –  Geçen Temmuz’dan bu yana aslında yaklaşık yüzde 40’a yakın bir düşüş yaşadık. Bir yandan da çıkarma maliyetleri de artıyor. Yeni üretim sahaları bulmak artık o kadar kolay değil. Siyasi istikrarsızlıklar, Rusya ve İran’a yönelik yaptırımlar, Libya’daki karmaşa, IŞİD’in ilerleyişi gibi etmenler de etkisini gösteriyor. BP’de işten çıkarmalar başladı. BG hisse senetleri 14 pound’dan 8 pound civarına geriledi. Önümüzdeki dönemde bazı şirket birleşmeleriyle yeni bir konsolidasyon dalgası bekleniyor. Aslında petrol fiyatlarındaki keskin düşüş ve çıkışların tarihi perspektifine bakarsanız bu döngünün çok uzun sürmediğini görebilirsiniz. 1985-86’da, 1991-92’de, 2000-2001’de ve özellikle 2007-2008’de petrol fiyatları yaklaşık 6- 9 aylık bir dilimde ya yarı yarıya düştü ya da çıktı. Son yaşadığımız 6 yıl önceki fiyat krizinde de 150 dolardan 75 dolar aralığına inmişti. Ru andaki dönemde ise petrol fiyatının 115 dolardan 60’ın altına düşmesi 6 ayda gerçekleşti. Yani çok sert bir düşüş oldu. Eğer yine geçmişteki örneklere bakarsak, bu tür keskin düşüşlerin ardından hızlı bir yükselme yaşandığını görüyoruz. Yani önümüzdeki Temmuz’a kadar 80-85 dolara çıkması şaşırtıcı olmaz. Daha sonra da 100 dolara doğru tedricen irtifa kazanabilir. Keşke petrol fiyatları, sadece basit bir arz-talep dengesine dayansaydı. O zaman işimiz kolay olurdu. Ama işin içinde jeopolitik hesaplar da var. Döviz kurları manipülasyonu da var. Hemen hemen tüm dünya petrol alışverişinde para birimi olarak dolar kullanılıyor. Bu nedenle ülkeler yüksek oranlarda dolar rezervleri bulundurmak zorunda. Petrol fiyatlarıyla üretim maliyetleri arasında da doğru orantı var. Üretim ve dağıtım sürecinde maliyetleri petrol fiyatları doğrudan etkilemekte. Petrol fiyatlarında artış anında fiyatlara da yansımakta. Suudi Arabistan, hem OPEC’deki diğer üreticilere hem ABD, Rusya ve Sran’a meydan okuyor. Son derece kararlı. Fiyatta kazanım elde etmektense piyasadaki payını korumak istiyor. Bu nedenle çok ciddi iskontolarla Çin’e, Kore’ye, Japonya’ya, Hindistan’a petrol satıyor. Üretimi kısma çağrılarına kulağını tıkıyor. Suudilerin amacı, kaya gazı gibi yeni türemekte olan kaynakların üreticilerinin pazar payı kapmasını önlemek. İran dünyadaki en büyük rezervlere sahip ülkelerden biri. İran’ın yeniden piyasalara giriş imkânı doğması da Riyad’ı kaygılandırıyor. Hem ticari hem siyasi sebeplerle. Eğer yaptırımlar kalkarsa, İran piyasaları alt üst edebilir. Aynı şekilde Irak’ın yanılmıyorsam 3 milyon varile yakın üretimi var. Hedefi 2022’ye kadar 10 milyon varile çıkmak. Ama bu, mevcut siyasi ortam ve yatırım çekme güçlüğü dikkate alınırsa oldukça iyimser görünüyor. Tabii tüm bunlar müesses piyasa dengelerini alt üst edecek unsurlar. Petrolün “yeni kralı” olarak Amerika’nın tahta çıkması, köklü reformlarla birlikte PEMEX (Petroleos Mexicanos – Meksika Petrolleri şirketi) üretimde muazzam artış sağlanması, Hugo Chavez sonrasında Venezüella’nın canlanması ve Brezilya’nın Santos havzası sayesinde dünya petrol arzı şişmeye başlıyor. Oysa talep şimdilik aynı hız ve ölçüde artmıyor. Çünkü dünyada talebi büyük oranda tetikleyen Çin ve Hindistan -kısmi bir talep imhası nedeniyle- eskisi kadar petrol ithal etmiyor. Gerçi iskontolu fiyatla Suudi Arabistan’dan ve diğerlerinden büyük miktarda petrol alıyor. Ve bunları kötü günler için stratejik rezerv olarak depoluyor ama genel manzara arzın bollaşıp talebin azaldığı yolunda.

Serhat Gürleyen – Petrol fiyatlarındaki yükselişi farklı komplo teorileri ile izah edenler de var.

Mehmet Öğütçü – Doğrudur. Söylediğim gibi özellikle de Suudilerin bunu İran’ın burnunu sürtmek için yaptığı ileri sürülüyor. Yine Suudiler ve Körfez’deki müttefikleri, Amerika’da kaya gazının tırmanışa geçip ciddi biçimde pazar payı elde etmesini önlemek için fiyatları düşürüyorlar yorumu da var. Petrol fiyatı 60 doların altına düştükten sonra kaya gazını çıkarmak pek ekonomik değil. Sadece birkaç bölgede çok ucuza çıkarılan kaya gazı kaynakları var. Oralar 30-35 dolarda bile yaşayabilir. Washington’un da ekonomisine petrol ihracına göbeğinden bağlı Rusya’nın burnunu sürtmek istediği söyleniyor.

Serhat Gürleyen – 60 dolar civarında ABD’de devreden çıkacak veya devreye girmeyecek kaya gazı büyüklüğü, toplam dünya petrol arzının ne kadarı?

Mehmet Öğütçü – Amerika, daha kaya gazı ihracına başlamadı.1970’lerde petrol ambargosu nedeniyle fiyatlar fırlayınca ABD kendi üretiminin ihracına yasak getirmişti. Halen buna tek istisna Alaska Geçişli boru hattı. O da günlük 67 bin varil petrol ihraç ediyor. Önümüzdeki 12 yılda ABD petrol ve doğalgazda yaklaşık 900 milyar dolar yatırım öngörüyor. İhracata geniş çaplı izin çıkmasının ülke içindeki fiyatları artırmasından, bu nedenle de yeniden kazanılan rekabet avantajını azaltmasından endişe ediliyor. İçeride gaz fiyatları gerçekten çok ucuz. MBTU değeri yaklaşık 3,75-4 dolar arasında. Kıyaslama yapmak isterseniz bu fiyat Avrupa’da üç, Japonya’da dört kat daha fazla. Dolayısıyla o gazı LNG olarak dünya piyasalarına vermeye bir başlarsa, hem iç hem de dış dengeler alt üst olacak. şayet yüksek petrol fiyatları biraz daha devam edebilseydi, ABD tam bir “unconventional” devrim gerçekleştirecekti. AB, Japonya, Çin ve diğer BRIC ülkelerine kıyasla çok büyük bir rekabet avantajı elde edecekti.

Sedef Seçkin Büyük – Peki tüm bu olup bitenler de teknolojinin rolü nedir?

Mehmet Öğütçü – Teknolojideki değişimler etkisini genelde 15-20 yıla yayılan bir dönemde gösterirdi. Artık o kadar hızlı ilerliyor ki kullanılan teknolojiler sayesinde sadece fosil yakıtların değil yenilenebilir enerji kaynaklarının da birim maliyetleri giderek düşüyor. Hatta Almanya’da elektrik üretimindeki yenilenebilir enerjinin payı bu yıl bir ara pik noktada yüzde 70’e çıktı. Normalde yüzde 30 civarında. Yakın gelecekte temiz enerjinin sübvansiyonlara bağımlı olmadan büyümesinin onu açılıyor. Teknolojide değişim beklenmedik mecrada yaşanıyor. Sözgelimi umut bağlanan hidrojen teknolojisi sönüp giderken hiç beklenmedik şekilde kaya gazının önünü açan “fracking” teknikleri gelişti. Nükleerde de artık dördüncü kuşak reaktörler kullanılıyor.

Sedef Seçkin Büyük – Hazır yeri gelmişken, nükleer enerjinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Mehmet Öğütçü – Fukuşima’dan sonra “Nükleer artık öldü, bu sektöre Rönesans bir daha geri gelmez” deniyordu. Nitekim sıcağı sıcağına Japonya tedricen nükleerden çıkma kararı aldı. Onu Almanya izledi. Çin yavaşladı. Merkel Almanya’sı hâlâ geri adım atmıyor ama Japonya, Başbakan Rinzo Abe’nin yönetiminde, nükleeri tekrar canlandırma yönünde karar aldı. İngiltere de öyle. Fransa zaten elektriğinin yüzde 70’e yakınını nükleerden elde ediyor. Bunların yenilenmesi zamanı geldi. Çin’de şu anda 17 adet nükleer santral var. 20 tane de yapım halinde. Ayrıca, kendi geliştirdikleri teknolojiyle 300’e yakın küçük nükleer santral yapmak istiyorlar. Türkiye’ye gelirsek, uluslararası piyasadaki en önemli nükleer oyunculardan birisi olma yolundayız. Şayet eldeki (ikisi kararlaştırılmış, üçüncüsünün hazırlığı yapılan) projeler gerçekleşirse… Burada en büyük sıkıntı, geliştirme kararı aldığımız bu projelerin finansmanı, atık yönetimi ve işletim emniyeti konusunda kamuoyuna güven verilmesi. Bir de tamamen dışa bağımlı bu sektörde tıpkı savunma sanayiinde olduğu gibi yerel katkı ve teknoloji transferinin sağlama bağlanması. “2023’e kadar Türkiye’nin enerji arzındaki nükleer payı yüzde 5 olacak” diyoruz. Dilerim bunu başarırız. Zira 1960’lardan beri peşinde koştuğumuz ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz bir hedef bu. Kamuoyunu kazanmadan, onların kaygılarını gidermeden başarılı olunması mümkün değil. Aslında kaynaklara ev sahipliği yapan ülkeler, konuştuğumuz dönüşümler ve güç kayması nedeniyle zemin kazandıkça, bir zamanların “Seven Sisters” olarak bilinen çokuluslu petrol şirketlerinin karşısında daha güvenli biçimde müzakere masasına oturuyorlar. Şimdi Exxon Mobil, BP, Chevron, Shell, Total gibi dev şirketler yerini benim “Seven Brothers” dediğim Saudi Aramco, CNPC, Petrobras, Petronas, SOCAR, KMG, Rosneft, Iran National Oil Corporation gibi dünya rezervlerinin yüzde 90’ına hükmeden şirketlere bırakıyorlar. Şayet aralarında kazanç ve riski paylaşan yeni tür ortaklıklar kurmazlarsa bu düzen böyle gitmeyecek. Artık ulusal şirketler de bu işin nasıl yapıldığını, teknolojiyi ve piyasayı öğrendiler. Çoğunda egemen servet fonları olduğu için finansman sıkıntısı da olmuyor. Yönetimde de ciddi başarı sağladılar. Yeni yükselen güçler onlar. İki grup arasında bir çatışma yaşanacak. Yani dünyada gelişmekte olan ülkelerin ağırlığı arttıkça, onların şirketlerinin de ağırlığı ve gücü artmaya başlayacak.

Devamı için tıklayınız: