‘Karadeniz’de boşuna petrol aramayın’
Hürriyet / Ekonomi | 27 Nisan 2014 |
Londra merkezli Global Resources Corporation Başkanı Mehmet Öğütçü, “Türkiye, Çin’in yaptığı gibi, Kore’nin yaptığı gibi çevre ülkelerde yatırım yapmalı. Doğu Karadeniz’de 3 milyar dolar harcayıp petrol aramanın anlamı yok. Çünkü bugün Irak’ta Kürt Bölgesi’nde bir varil petrolü 2,5 dolara çıkartıyorsunuz” dedi.
Öğütçü, dünya ve Türkiye’de enerji sektörünün gelişimini değerlendirdi.
Dünyada enerji alanındaki oyunun kurallarının da, oyuncuların da değiştiğini aktaran Öğütçü, şunları söyledi:
“Talep bölgeleri değişti, eskiden talebin çoğunluğu OECD ülkelerinde olurdu. Bugün artık Çin ve Hindistan’ın başını çektiği Doğu Asya’dan geliyor. Dünya enerji kaynaklarının 3’te 2’sinin bulunduğu Körfez Bölgesi bile talepte muazzam bir konuma erişmiş vaziyette.
Arz bölgeleri de değişti. Eskiden Körfez Bölgesi derdik, Sovyet coğrafyası derdik, biterdi? Bugün artık petrolde, doğalgazda Mozambik’ten tutun Angola’ya, Türkmenistan’a kadar değişik bölgelere yayılmış durumda. Amerika bugün dünyanın hem petrolde hem doğalgazda üretimdeki lideri olma yolunda. 2017’den itibaren dünya petrolünün en büyük bölümü Amerika’dan çıkacak.”
Amerika’da kaya gazı (shale gas) çıkarma maliyetinin çok düşük olduğuna dikkati çeken Öğütçü, “Kaya gazı yaklaşık 3,5-4 dolara çıkıyor. Biz Türkiye’de buna 12 dolar ödüyoruz. Avrupa 14-15 dolar ödüyor. Japonya 18 dolar ödüyor. Fiyat farklılıkları da oluşmuş vaziyette. Bu da rekabeti etkiliyor. Yani Amerikalı sanayici bugün enerjiyi çok daha ucuza elde edebiliyor. Ürettiği malı dünya piyasalarında daha rahat satabiliyor” diye konuştu.
“Ukrayna sonrası sürecin değerlendirilmesi lazım”
Türkiye’nin doğalgazda yüzde 98, petrolde yüzde 93 oranında dışa bağımlı bir ülke olmasına karşın, konumu gereği enerji kaynakları ve enerji alıcıları arasında ticaret yapabileceğini anlatan Öğütçü, Türkiye’nin avantajlarını iyi kullanması halinde enerjiyi iç pazarda daha ucuza tüketebileceğini söyledi.
Türkiye’nin çevresinin enerji zengini ülkelerle dolu olduğunu belirten Öğütçü, “Irak, İran, Rusya, Azerbaycan, Doğu Akdeniz? Buralarda muazzam kaynaklar var. Türkiye’nin akıllı bir yaklaşımla hem yatırımcı olarak buralarda hem ticaretin koşullarını bilen, siyasi olarak elindeki ‘manivela’ gücünü kullanabilen bir ülke olarak akıllı bir stratejiyle maliyetleri azaltabilir” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de enerji tüketiminde maliyeti artırıcı unsurlardan önemli bir tanesinin de vergiler olduğuna dikkati çeken Öğütçü, şöyle devam etti:
“Vergiler çok ağırdır. Rekabet gücünü çok olumsuz etkileyen vergilerdir. Özellikle şimdi Kırım’da, Ukrayna’da yaşanan krizden sonra Avrupa Birliği’nin enerjiye bakışı değişecek. Yeni kaynak ülkelerin, talep ülkelerinin ortaya çıkmasıyla enerjinin akış yönü değişecek. Türkiye, tam bu noktada aslında ideal bir konumda bulunuyor. Ukrayna sonrası süreci mevcut hükümetin ve önde gelen Türk şirketlerinin değerlendirmesi lazım.”
Türkiye’de enerji şirketleri arasındaki yönetişimin zayıflığından yakınan Öğütçü, “Tüm Türk enerji şirketlerini toplayın, toplam varlık değerine bakıyorsunuz, Malezya’daki bir tek petrol firmasının değerine ulaşamıyoruz. Böylesine bir ülke? Enerji bağımlılığı, 60 milyar dolara varan enerji ithalatı, güneşten tutun petrole doğalgaza, elektriğe yatırımlar?. Ve bir Malezya şirketi edecek varlığımız yok” örneğini verdi.
“Türkiye’deki tüm özel sektör enerji şirketlerini toplasanız bir Petronas etmiyor”
Dünyada 2035 yılına kadar 37 trilyon dolar enerji yatırımı gerektiğini, Türkiye içinse önümüzdeki 10 yıl için 150 milyar dolar gerektiğini anlatan Öğütçü, “Bu parayı nereden bulacaksınız? Türkiye’nin devlet kaynakları bu parayı bulması mümkün değil. Özel sektörü zaten söyledim. Türkiye’deki tüm özel sektör enerji şirketlerini toplasanız bir Petronas etmiyor? Nereden bulacaksınız bu parayı? Bu konuda Türkiye’nin strateji geliştirmesi gerekiyor” dedi.
Türkiye’nin petrole en fazla para ödeyen OECD ülkesi olduğunu hatırlatan Öğütçü, enerji yatırımlarında stratejik avantajlara dikkati çekerek şunları kaydetti:
“Oysa biz bunu Irak’tan, İran’dan son derece ehven fiyatlara alabiliyoruz. Bir; o vergi konusuna iyi bakmak lazım. Azaltmak lazım. İki; şu andaki piyasa hem doğalgazda hem petrolde muazzam bir bolluk yaşanacağını gösteriyor. Böyle bir ortamda Türkiye çok daha rahat kontak müzakereleri yapabilir. Daha ucuza temin edebilir. Türkiye, Çin’in yaptığı gibi, Kore’nin yaptığı gibi çevre ülkelerde yatırım yapmalı. Doğu Karadeniz’de 3 milyar dolar harcayıp petrol aramanın anlamı yok. Çünkü bugün Irak’ta Kürt Bölgesi’nde bir varil petrolü 2,5 dolara çıkartıyorsunuz. Libya’da, Suudi Arabistan’da, Kazakistan’da 3 aşağı 5 yukarı aynı oranlara çıkarabiliyorsunuz. Onun için Türkiye’nin bu finansal yatırım çerçevesini iyi çizip, kendi ihtiyaçları doğrultusunda ilerlemesi lazım.”
“Çimentoydu, demir-çelikti, alüminyumdu? Girmeyin böyle şeylere”
Türkiye’nin enerji yoğun endüstrilerden süratle geri çekilmesi gerektiğini savunan Öğütçü, “Batının yaptığı gibi enerji yoğun endüstrilerden çıkacaksınız? Daha ‘smart’ dediğimiz, az enerji kullanan, katma değeri yüksek olan sektörlere kayacaksınız. Yok çimentoydu, demir- çelikti, alüminyumdu? Girmeyin böyle şeylere. Çünkü bunlar muazzam enerji tüketiyor. Enerji zengini ülkeler bile girmek istemiyorlar. Dolayısıyla yeniden yapılanma sürecinde her bir konu başlığının tek tek göz önünde bulundurulması lazım. Elbette yenilenebilir enerji çok önemli ama abartmamak lazım. Bugün yenilenebilir enerjinin hidroelektriği devre dışı bırakırsanız eğer Türkiye’nin enerji karışımındaki payı son derece küçük” ifadelerini kullandı.
“Türkiye gibi bir ülkenin enerji bileşiminde en az yüzde 10’luk bir nükleer payı olmak zorunda”
Kendisinin daha önce Uluslararası Enerji Ajansı’nda (IEA) 2050’ye ilişkin futurist projeksiyonlar hazırladığını, bu tarz çalışmaların genellikle kağıt üzeinde kaldığını aktaran Öğütçü, “Kağıt üstünde kalıyor çünkü öyle gelişmeler oluyor ki bir anda oyun yeniden değişiyor. Bunlardan bir tanesi shale gas? Kim bilirdi 10 yıl önce Amerika’da böyle bir şeyin çıkacağını. Şimdi Avustralya çıktı ortaya? Kimse Avustralya’yı hesaba katmazdı. Katar’dan bile önemli şu anda sıvılaştırılmış doğalgazında (LNG)? Daha Türkmenistan, İran çıkmadı ortaya. Dolayısıyla uzun vadeli planlamalar önemli” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin nükleer enerji konusundaki tutumunu “akıllıca” bulduğunu dile getiren Öğütçü, “Yani istediğiniz kadar nükleer yandaşı ya da karşıtı olun biraz objektif baktığınızda, Türkiye gibi enerji kaynağı olmayan bir ülkenin enerji bileşiminde en az yüzde 10’luk bir nükleer payı olmak zorunda” dedi.
ZORUNLU AÇIKLAMA:
Yukarıdaki haberde ve başka medya organlarında çıkan görüşlerimin eksik ve sadece detaya yer vermeyen ana başlıklar halinde yansıtıldığını gördüm; gelen yorumlar bazı yanlış anlamalar olduğuna işaret ediyor. Bu nedenle aşağıdaki ilave açıklama zorunlu hale geldi.
– “Karadeniz de boşuna petrol aramayın” – Karadeniz havzasının elverişli petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olduğuna inanılıyor ama bugüne kadar ne yazık ki yapılan aramalar sonuç vermedi. Yatırımcı şirketler epey para gömerek çekildiler. Unutmamak lazım ki, Kuzey Denizi’nde ancak 40 aramadan sonra petrol bulundu; er ya da geç Karadeniz’de de bulunacak. Ama o zaman gelene kadar kısıtlı kaynaklarımızla Doğu Akdeniz’de ve çevremizdeki ülkelerde daha ucuza gelebilecek petrole yatırım yapmak ve daha çok “equity oil” yaratmak mümkün. Benim kastettiğim bu. Yoksa “yerli kaynakları bir kenara itelim, Karadeniz’i tam aman boşverelim, dışa daha fazla bağımlı olalım” değil.
– “Enerji yoğun sektörlere girmeyin” tavsiyesini aslında izaha bile gerek yok. Göbeğinden ithal petrol ve doğal gaza bağlı bir ülkenin ekonomisine ağır külfet getiren enerjiyi – çoğu zaman sübvanse de ederek – yoğun enerji kullanan çimento, demir-çelik, aliminyum gibi sanayilere kullandırması akıl karı değil. Batılı ülkelerin çoğu bu tür temiz olmayan, karbon emisyonu fazla, enerji kullanımı yüksek tesisleri çevre ülkelere kaydırdılar. Bizim mevcut tesisleri hemen tasfiye etmemiz mümkün değil tabii ki. Ama yenilerini yapmayalım, mevcutları elverdikçe dışarıya kaydıralım ki 21’inci yüzyılın sektörlerine yoğunlaşabilelim. Bundan sonra daha az enerji kullanan, katma değeri yüksek, temiz ve “smart” sektör ve teknolojilere yönelerek hamallık etmekten kaçınmayı kastettim.
– Enerji şampiyonlarımızın olmadığı, mevcut özel sektör ve devlet enerji şirketlerinin finans gücünün, teknoloji altyapısının büyük ölçüde dışa bağımlı olduğu, hepsini birbirine çarpsanız Batı’daki enerji şirketlerinden birisinin büyüklüğüne bile ulaşamadığını anlattım. Bu nedenle, finansman, yönetim, teknoloji, “kazan-kazan” uluslararası ortaklık ve siyasi manivela gücü yüksek şirketlere ihtiyaç olduğunu vurguladım.
– Yenilenebilir enerjinin halihazırdaki payı oldukça düşük; zamanla maliyetleri düşürerek, depolamada yeni teknolojik gelişmeleri teşvik ederek özellikle güneş enerjisinin payını süratle arttırmak mümkün. Ama görünür gelecek hala fosil yakıtlara işaret ediyor. “Yeşil enerji” her zaman sorgusuz sualsiz kabul edilecek bir şey değil. Rüzgarın ve güneşin de olumsuz etkileri var. Önyargısız bir şekilde bunları daha temiz, etkin, sağlıklı üretmenin yollarını araştırmaya devam. Gecikmeksizin ve uygun emniyet tedbirlerini alarak, yerel ekonomi ile eklemlenmesini de sağlayarak, nükleerin payını Türkiye’nin enerji karışımında en az yüzde 10’a çıkartmak gerektiğini de vurguladım.
– Enerji verimliliğinin en kolay ve süratle elde edilecek enerji kaynağı olduğunu unutmayalım. Hele bizim ki gibi bazı alanlarda basit bir hamle ile en az yüzde 30-40 verimlilik sağlanacak ülkelerde.
Mehmet Öğütçü