“Yeni Oyun”u iyi okumalı oynamalıyız

“Yeni Oyun”u iyi okumalı oynamalıyız

09:21 01 November in ARTICLES, In Turkish, PUBLICATIONS

capitalCapital Dergisi Kasım 2015 Sayısı | Enerjik Bakış |

Mehmet Öğütçü | 

 

Ne olduğu muammalı, geniş kesimlerce tam paylaşılmayan “Yeni Türkiye”yi inşa etmeye öylesine kapandık ki kendi iç dinamiklerimizi de derinden etkileyen dış dünyadaki, hala yazımı devam etmekte olan yeni oyunu okumada, anlamada, yanıtlar geliştirmede yetersiz, geç kalıyoruz.

Ülkemizde ortak hedefleri, heyecanı, aklı ve dinamizmi ayağa kaldırabilecekken sadece masa başı hedeflere odaklanan“2023 Türkiye Vizyonu” artık unutulmaya yüz tuttu. Dahası, her şeyi ebattan ibaret sanan, başka bir ”metrik” olabileceğini aklına dahi getiremeyen vizyonda insan,  özgürlükler, haklar, eğitim, adalet, yaşam kalitesi, bunları esas alan BM İnsanı Gelişmişlik Endeksi’nde kaç basamak atlayacağımız pek önemli görünmüyor.

Yine de hayallerimizin çıtası olarak göz önünde tutulması, hedeflere varılması çabalarında kamçı vazifesi görmesi açısından önemli.

Tıpkı Sovyetler’in çöküşünü izleyen dönemde“Adriyatik’ten Çin Seddi”ne Türk Dünyası”hülyasını göğsümüzü yumruklayarak etrafa duyurup da hemen ertesinde içe kapanmak zorunda bırakıldığımız gibi şimdi de “Bizden habersiz Ortadoğu’da yaprak kımıldamaz” diye böbürlenirken 3 milyona yakın mülteciyi kucağımızda bulmamız, Suriye denklemi dışına İran ve Rusya tarafından sürülmemiz, mezhep çatışmalarına, toplumsal kutuplaşmaya, teröre kurban vermemiz, istikrarsızlıklara odaklanmak zorunda bırakılmamız gibi bir durum var.

Manevra sahamız daraltılıyor, daha da içe kapanıyoruz. Bu arada, yeni “Büyük Oyun” sahneye konuluyor. 19uncu yüzyılda İngiltere ve Rusya arasında Avrasya’da oynanandan daha farklı ve şiddetli. 1915’de İngiliz ve Fransızların çizdiği Sykes-Picot düzenlemesinden bile daha kapsamlı. Bretton Woods’un zincirlerini kıracak ve Soğuk Savaş sonrası düzenini de sarsacak bir oyun. Sadece enerjide, bilgi ekonomisinde, teknolojide, finans akışlarında, jeopolitik dengelerde değil aynı zamanda değerler sisteminde de Batı’dan Doğu’ya güç kayması yavaşlatılmaya çalışılıyor. Yeni yükselen toy oyuncular da küresel yönetişimde rol kapmaya çalışıyor.

Oyun’un içinde hem yeni küresel ekonomik düzenin değişen güç dağılımına uygun şekilde tasarımı var, hem NATO’nun (Afganistan, Irak, Libya, Somali’de gördüğümüz gibi) giderek etkisizleşen askeri gücünün aşınması var, hem okyanuslara,  zengin kaynaklara sahip Arktık bölgesine, uzaya kimin hakim olacağına dair rekabet var, hem enerji bölgelerinin tüketim merkezlerine nasıl bağlanacağı, fiyatları kimin oluşturacağı kavgası var, hem de Avrasya ile Ortadoğu, Körfez, Afrika ve Akdeniz’de kimin borusunun öteceği mücadelesi var.

Yeni ekonomik süpergüç Çin, üç kıtayı, 65 ülkeyi ve 4.6 milyar nüfusu birbirine karadan ve denizden bağlayacak yeni İpekYolu” girişimini uygulamaya koyuyor taa Xi’an’dan başlayıp Orta Asya ve Hint Okyanusu üzerinden Anadolu’ya ulaşacak şekilde. Yüzmilyarlarca dolar harcamaya başladı kendi “2050 vizyonu”nuaşamaaşamahayatageçirmekiçin.Çevresindekiülkelerdekorkuveendişeyaratıyor “gizli gündemi” iyi anlaşılamadığı için.

Rusya, Sovyetler’in çöküşünden sonra yıpranan ulusal gücünü onarmaya, küresel düzende“hala ben de varım” söyleminin içini doldurmaya çalışıyor. Hem Batı yaptırımları hem de düşük petrol, doğal gaz ve emtia fiyatları ile ekonomisi derinden sarsıldı ama Ukrayna’nın doğuşunu, Kırım’ı, Trans-Dinyester’i, Suriye’yi, Kazakistan’ı, Ermenistan’ı kendi hallerine ve Batı’nın münhasır nüfuz sahasına terk etmeye yanaşmıyor.

İran, yaptırım prangalarını 2016 basında çıkarttıktan sonra, şayet bizim 24 Ocak 1980 reformlarına benzer adımları da atarsa, bölgemizde gerçek anlamda bir “oyun değiştirici” haline gelecek ekonomisi, askeriyesi, teknolojisi ve insan sermayesi ile. Kısa ve orta vadede bize kısıtlı ticaret, yatırım ve lojistik imkanlar sağlasa da uzun vadede yerli yerine oturmuş İran hemen her alanda Türkiye’nin rakibi olacak gibi görünüyor.

Körfez bölgesi ve Ortadoğu’nun kalan bölümleri daha onyıllar sürecek istikrarsızlık denizi içinde dalgalarla boğuşmaya devam edecekler.Bu coğrafyada sadece ve sadece tıpkı AKP iktidarının ilk döneminde olduğu gibi “yumuşak güç” olarak hareket etmemiz halinde kazançlı çıkmamız mümkün.

Dünya’nın daha canlı ve enerjik bir Batı’ya ihtiyacı olduğu her geçen gün daha çok ortaya çıkıyor. Her ne kadar eleştirsek de yeni küresel düzen için demokrasi ve anayasal hükümetleri kucaklayan, serbest piyasacı ve bu değerleri yayan ABD,  Avrupa (ve Japonya)’dan oluşan bir Batı yine hepimize gerekli. Oysa her ikisi de rekabet gücünü kaybetme, yaşlanan nüfus, aşırı düzenleyicilik, himayecilik, ırkçılık gibi hastalıkları kapmış durumda.

Dünya sahnesinde kabadayılık yapan, meydan okuyan, şatafatı itibar kazanma sanan ülkeler değil bütünleştirici, yaratıcı, uzlaştırıcı, teknoloji yaratan, bilgi ve katma değeri yüksek hizmetler sunan, “yumuşak gücü”nü mobilize eden ülkeler ön sıraları tutuyorlar. Şimdi bizim öyle Kapalı Çarşı, Sirkeci, Kasımpaşa, Kayseri zekası ile üstesinden gelemeyeceğimiz yeni bir “Büyük Oyun” bu.

Tren kaçarsa yeniden yakalanması on yıllar sonraki başka bir konjonktüre kalabilir.

Yaşadığımız sıkıntılar ne olursa olsun Türkiye’nin temelleri sağlam, tartışmasız bölgesel bir ekonomik, jeopolitik,  askeri ve kültürel bir güç. Yapılacak olan bu gücü akıllıca kullanıp küresel eğilimleri doğru okumak, anlamak. Etkili bir oyuncu olarak katılmak, oyunun ve kurallarının şekillenmesine kendi gücümüz ile katkı sağlamak için yapacağımız çok şey var.

Yeni düzendeki yerimizi esas en tepeden inmeci devlet politikaları değil yaratıcı, esnek, özgür bireyler,  şirketler ve sivil toplum kuruluşları tanımlayacaktır. Hükümetlerin görevi, gerekli çerçeve koşullarını oluşturmanın, olumsuz dış gelişme ve baskıların etkisini en aza indirmenin, küresel açılıma zemin taşı döşemenin, altyapı ve eğitime yatırım yapmanın ötesine geçemez, geçmemelidir de.

Geleceğimizin patronu olabilmek, “Büyük Oyun”da etkin bir oyuncu konumunu kazanabilmek için küresel değerler, toplum ve teknolojideki değişimleri anlayabilmemiz, karşımızda duran küresel meydan okumaları, jeopolitik, ekonomik ve çevresel ikilemleri çözümleyecek şekilde kendimizi donatmamız, kapasitemizi güçlendirmemiz gerekiyor.

Aksi takdirde, geçmişte olduğu gibi dışarıdan empoze edilecek “çözümler” ve başkalarının “çipa”larına sarılma, kendini “oyuncu” sanarken ortada “figüran” olarak kalma kaçınılmaz hale gelebilir.